AŞK YANMAKTIR
2012 • 35×70 cm
Eserde iki farklı özelliklere sahip ruhun birbirlerine kavuşmaları Sonunda yanıp tek duman haline gelerek evrene karışmaları anlatılmıştır. Yumuşak ve dairesel formlar kullanılarak yasamın devingenliği içinde askın hali yansıtılmıştır.
Aşk yanmaktır. Ey Sevgili!
Yanıp kül olmaktır,
Kerem gibi Aslına ermektir
Ateşin ortasına hesapsız girmektir İbrahim misali
Ki onun gönlünün yangınıdır ateşi gülistana çeviren…
Ki yanmak insanı kurtarır hamlıktan, çiğlikten
Hem ne diyordu sair; “Yanmışın halinden ne bilsin ham!
Sukut gerektir bize gayri vesselam”
Gözlerinden ayrı geçen her an yanmaktayım.
Bilesin!
DERVİŞ
2013 • 50×50 cm
Bu eserde temsil olarak Mevlevi dervişi seçilmiştir. Başında Mevlevi sikkesi ile Semâ sırasında Dervişin sağ eli yukarıda sol eli ise aşağı doğru kollar açık bir halde gösterilmiştir. Semâ’daki dönüş izlenimi üç levha seklinde tasarlanan etek perçinlerle birbirine bağlanmış ve etek uçları dışa doğru kıvrık yapılmıştır. Yüz detaylarında sadece gözlerin belirtilerek bir kişinin portresi anlayışından çıkarılıp bir derviş kavramının temsili haline getirilmiştir.
Bu dervişlik bir dilektir
Bilene büyük devlettir
Yensiz yakasız gömlektir
Giyemezsin demedim mi?
SONSUZ GÜÇ
2014 • 20x40x50 cm
Koç figüründe koçların basları kısmında doğal taş kullanılmıştır. Boynuzlar demirin saç örgüsü yapılması ile oluşturulmuştur. Boynuzların hem örgü dokusundaki hareketlilik hem de form olarak kıvrımları ile gücün tükenmeyen devingen enerjisi de görselleştirilmiştir.
Koç figürü insanlık tarihinde hemen hemen her kültürde “güç” ile ilgili temsillerde yer alır. Antik Yunan Mitolojisinden hareketle Savaş Tanrısı Ares’in cesaretin ve savaşçı ruhun temsili olarak astrolojide koç burcunu yönettiği kabul edilerek Mars ile ilişkilendirilir. Türk kültüründe de güç ve devamlılık ile ilişkili anlamları vardır.
UÇURTMA UÇURAN ÇOCUK
2016 • 40x80x130 cm
Bu eserde, olumlu düşünce kabulünde uçurtma ve çocuk şeklinde beynelmilel sembolik anlatım tercih edilmiş; uçurtmanın gökyüzünde salınışı ile oluşan olumlu ruh hali aktarılmıştır. Ayrıca çocuğun koşma hali ile olumlu düşünce ve olumlu bir yasam için çaba sarf etmek gerektiği temsil edilmiştir.
Yaşamın zorlukları karşısında olumlu olmak çaba ister. Olumsuz düşünceler kendiliğinden ortaya çıkar. Olumlu düşünmek ve düşünmeye devam etmek için, anın içinde olmak, anın tadını çıkarmak gerekir. Tıpkı Ataol Behramoğlu’nun şiirinde dediği gibi:
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
SAVAŞI DURDURAN TÜRKÜ
2017 • 80×80 cm
“Türk siperleri ile çok yakındık. … Bizim siperlerimizle o kadar yakındılar ki, ateş kesildiği zaman alçak sesle konuşurduk, ayaklarımızın ucuna basarak dolaşır ve hiç gürültü çıkarmamaya çalışırdık. Genellikle hava kararır kararmaz ateş kesilir, biraz daha rahat etmeye baslardık.
Gecenin orta yerinde ve aşağı yukarı her gün aynı saatte Türk siperlerinden bir ses yükselirdi. Öyle gür, öyle içli ve dokunaklı bir sesti ki, dinlemeye doyamazdık. Yarım saat kadar süren bu konser, bir zaman sonra, komşu siperlerde de duyulmuştu. Bizim siper, Türk’ün konserini dinlemeye gelenleri misafir ederdi. Bu sese hepimiz hayrandık. Ancak ne söylerdi, bu tatlı ve iç yakan, ruhumuzu kavrayan nağmeler ne söylerdi, bilmezdik; fakat derinden derine etkilenirdik. Bazen hafif bir esinti çıkar ve bu yanık nağmeleri başka yöne götürürdü. Biz, kulaklarımızı dört açıp daha iyi duymak için, neredeyse başımızı dışarıya çıkaracak hale gelirdik. Efsunlu bir sesti bu. Gündüz savaştığımız insanın gece söylediği müziği dinlemek ve ondan etkilenip duygulanmak, ne ilginç bir işti. Ama gerçekti.
Bir akşam konser saati gelmişti, ama o alıştığımız ses duyulmuyordu. İkinci, üçüncü, dördüncü akşam, yine konser yoktu. Hepimiz merak içinde kalmıştık. O gece, durumu öğrenmeye karar verdik. Türkçe bilen bir savaş muhabirine yazdırdığımız bir kâğıdı taşa sarıp fırlattık. Bu kâğıtta ki iki cümle, konserin niçin kesildiğini soruyor ve selam yolluyorduk Türklere…
Bir süre sonra, fırlattığımız taş, arka yüzü yazılmış kâğıtla birlikte siperimize atılmıştı. Bu kâğıtta ne yazıldığını birazda tahmin etmekle beraber çok merak ediyorduk. Kâğıttaki tek Türkçe cümlenin ne dediğini anlamamız uzun sürmedi. Haberi getiren arkadaşımızın yüzünü hüzün bürümüştü… Tabii, cümleyi duyunca, hepimiz aynı hüzne gömülülerdik… Kâğıttaki cümle şöyleydi: O arkadaşımızı geçen hafta vurdunuz.
Ne diyebiliriz ki savaş son sözünü söylemişti
BİRD WANT PEACE
2018 • 110x80x80 cm
Leylek, baharın müjdecisi kabul edildiği için bu çalışmada barışın temsili olarak seçilmiş ve kanat çırparak tam gökyüzüne uçma anındaki hali canlandırılmıştır. Kanatların kıvrımları kanat çırpma anı yansıtılabilmek adına dövme tekniği ile hareketlendirilmiştir.
Barış, sükunet halidir. Barısın o sükunet hali, kuşlar gökyüzünde sakince uçuşları ile hep ilişkilendirilmiştir. Barışın bir anlık değil, sürekli olması temennisi kuşların gökyüzündeki süzülüşlerinde aranmıştır. Karacaoğlan’ın bu bahiste dörtlüğü şöyledir:
Bir miller vardır ki sade çamurdan
Onların gününü saymam ömürden
Bir dağ var yarı altın yarı demirden
Ondan öte uçar gider leylekler
BARIŞA DEMİR ATMAK
2019 * 20 X 50 x 60 cm
Çapa, herhangi bir deniz taşıtını sabit tutmak için suyun dibine uzun bir zincire bırakılan demirden yapılmış alettir.
Demir almak veya demir atmak mecazi anlamda Türkçemizde sık kullandığımız bir deyimdir aynı zamanda. Kayıp Nehirler temalı İvano Frankivsk Uluslararası Artist Blacksmiths Festivali kapsamında hazırladığımız bu çalışmamıza demircilik mesleğinin temel işçilikleri ile birlikte barış sembolü yerleştirerek özel bir anlam kazandırdık.
ÖZGÜRLÜK RÜZGARI
2016 • 20x45x55 cm
Her daim at özgürlük ile bağlantılı olarak kabul edilmiştir. Bu eserin ruhunu Emine Basa yılkı atları ve özgürlük ilgili şu sözleri aktarmaktadır:
Siz hiç özgürlüğün sesini duydunuz mu? Yüzlerce atın dörtnala koşarken toynaklarının toprakta bıraktığı sesle, rüzgârın yelelerden geçerken oluşturduğu sesin karışımı o muazzam melodiyi? Ya, bu melodiye eşlik eden o mağrur başkaldırıyı gördünüz mü? Rüzgâr yelelerini geriye doğru attıkça onlar da başlarını göğe doğru öyle bir kaldırıyor ki, sanırsınız dünya denilen gezegenin tek sahibi onlar ve siz sonradan gelip vatanlarına yerleşmiş birer düş bozguncususunuz!
Bu eserde atların dörtnala koşması, kıvrak hareketleri demirin formunun olduğu gibi bırakılmayarak vücudun ters “c” seklinde stilizasyonu ile sağlanmıştır. Atın başı doğal taş kullanılmış, yelenin özelliğine uygun olarak demire şekil verilmiştir.
ÂLÂ GEYİK
2015 • 40x50x80 cm
Geçmiş zamanlarda tüm kültürlerde geyik ilahi bağlamda değerlendirilmiştir. Halılar üzerindeki motiflerden, evlerinin girişlerine konan geyik başlarına ve geyik şeklinde görünen derviş hikâyelerine kadar geyik hep kutsal kabul edilen bir hayvan olmuştur.
Buldum yerde bir erik,
Kaptı bir Ala Geyik.
Geyik kaçtı ormana,
Bindim bir akdoğana.
Bu eserde doğal tas geyik bası olarak düşünülmüş, boynuzlar yukarıya doğru çatallanır şekilde yapılmıştır. Geyiğin boynuzlarının bu hali bir gerçeklik dışında geyiğin kutsallığı bağlamında göksellik metaforu ile de ilintilidir.
KAFTAN
35×50 cm
Kaftan bir kumaş olmanın ötesinde tarihte önemli olayları şekillendiren kişilerin giysisi olmuştur. Bu bağlamda bu eserde, kaftanın savaş anında giyilmiş olduğu hayalinden yola çıkılarak etek uçlarına ve yaka kıvrımlarına hareket çekiç darbeleri ile hareket kazandırılmıştır.
Bayrakları zırhları siyah demir,
Bilekleri ve külahları demirden,
Sen yeryüzü demir diyeceksin.
Süngüleri havada bir zırh sayacaksın,
FİNO
2013 • 25×35 cm
Çocukluğun en nadide anıları içinde yer alan, bir bahçe köşesinde bulunmuş, kimi zaman izinli kimi zaman izinsiz beslenilmiş ve arkadaş olunmuş dost canlıları yad edilmiştir. İçten sıcak tavırlarından mı bilinmez çoğunun ismi de “Fino” olmuştur.
KAPI
2017 • 40×40 cm
Bu çalışmaya Hüseyin Kaya’nın su yazısı ilham kaynaklarından biri olmuştur:
Zahiren birbirinin aynı gibi görünseler de ne hikâyeleri benzer birbirine ne sesleri. Hiçbiri diğeri gibi durmaz durduğu yerde, hiçbiri diğeri gibi bakmaz karşısındakine. Kimi mütebessimdir kimi mağrur… Kimi yorgun, kimi dilsiz, kimi yıllardır kendisine uzanacak bir insan eline hasret… Kimi kuşlar gibi kanatlı, kimi çocuklar gibi kırgın, kederli. Titredikleri de olur öfkeli ellerin, ayakların haşmetiyle içten içe ağlayıp sızladıkları da. Bazısı alabildiğine sevinçli, mahcup delikanlılar gibi içine kapanıktır bazısı. Kiminin tek dostu saba rüzgârı, kiminin çoktan çivilerle, zincirlerle, kilitlerle bağlanmıştır bahtı. Onun ardına sığınırız dünya kalabalığından, gecenin karanlığından. Onun ardında inşa ederiz kuleleri yalnızlığımızdan örülü sarayları. Odur bizi bekleyen günahın da tövbenin de önünde. Bahçemiz de ona emanettir kalbimiz de.
TEKÂMÜL
2015 • 30x50x70 cm
Oluşum isimli bu eserde evrenin dönüşüm ve değişime bağlı sistemi ve onun içinde yer alan her canlının da bu değişim ve dönüşüm ilkesine bağlı anlatım aktarılmıştır. Farklılaşma halini anlatabilmek adına demir parçalara ayrılır gibi yapılmış ve her bir parça da uçan kuşa dönüşen stilizasyonda dönüşüm hareketinde verilmiştir. Devingenlik hissiyatı parçalardaki iç ve dış büküm şekillendirilmeler ile sağlanmıştır.
Evrende hiçbir nesne değişmeden kalamaz. Değişmeyen tek şey, bu değişimin kendisidir. Mevlâna bu gerçeği “Dün, dünle beraber gitti cancağızım; bugün yeni şeyler söylemek lazım.” şeklinde özetlemiştir.
MASKE
2013 • 30×50 cm
Maske ile amaç kişinin kimliğini gizlenmesi ve/veya yüze yansıyan ifadelerden duyguların anlaşılmasını engellemek olmuştur.
Doğan Cüceloğlu çevirisi ile Charles C.Finn şiirinde maskeyi söyle özetler:
Kim olduğumu merak ediyor musun?
Hiç merak etme…
Ben çevrendeki
Her erkek ve kadınım…
Maske takan her insanım
Tıpkı şiirde söz edildiği gibi kim olduğu merakını uyandıracak şekilde maske donuk ifadeli ve cinsiyetsiz olarak yapılmıştır. Ardındaki yüzü gizleyen maske, demir gibi donuk ve soğuktur.
KADIN
2014 • 15×60 cm
Türk kültüründe kadın hemen hemen tüm dünya kültürlerinden farklı olarak dişi olma özelliği dışında kişi olma özelliği ile değerlendirilmiştir. Evlat olmak, anne olmak, es olmak, isinin sahibi olmak ötesinde birey olarak da değerli görülmüş ve tüm bu farklı rolleri ile sayılmış, sevilmiştir.
Bu eserde kadının birey değerli ve varlığı üzerinde durmak adına demirden figürde cinsiyeti tanımlayıcı özelliklere yer verilmemiştir. Ayak kısmından gövdeye doğru hafif bir kıvrılma ile kadın ruhunun inceliği üzerinden bir anlatım tercih edilmiştir. İnceliğin naiflik ve kırılgan ile karıştırılmaması açısından yüz ya da saç gibi tanımlayıcı detaylardan kaçınılmıştır. Kadının bazı çevrelerce işlevsiz kabulüne eleştiri Bağlamında kolları yapılmamıştır.
MEASRTO
.
2016 • 35×80 cm
Maestronun görevi çok farklı seslere sahip müzik aletlerinden oluşan orkestranın uyumlu müzik icra etmesini sağlamaktır. Bu eserde kişinin kendi yaşamının şefi olduğu metaforundan hareket edilmiş, bu nedenle figür, elinde maestroların kullandığı “baton” tutar şekilde ancak basında gündelik yasamdan bir şapka ile gösterilmiştir.
Özdemir Esef’in şiirinde dediği gibi:
Burada ben varım, orada o var.
Buraya oradan gelen bu şarkılar,
Atar beni oraya, onu buraya kadar.
KEDİ
.
2017 • 20×30 cm
Her ne kadar günümüzde evcil hayvan olarak evlerde keyfiyet merkezinde besleniyorlarsa da kediler sevimli avcılar olarak insanlık yaşamının bir parçası olmuşlardır. Anadolu’da “Kedi evdeki gamı alır” seklinde bir deyiş vardır. Kedilerin tüm avcı nitelikleri, basına buyruk yarı evcil tavırları dışında o sevimli oyuncu yanları onları cazip kılar.
Bu eserde bas ve gövde olarak seçilen taşın formunun kedi intibası demirden kendi içinde kıvrımlanan kuyruk tasarımı ile pekiştirilmiştir. Kuyruğun kıvrımlanması kedinin kıvrak ve hareketli karakterini canlandıran unsur olarak düşünülmüştür.
BALIK
2015 • 35×55 cm
Balık figürü, kafası doğal taş kullanılarak oluşturulmuştur. Kılçıkları ve kuyruk kısmı dövme demir şekillendirilerek detaylandırılmıştır. Bu eser ile hem denizlerdeki yaşam hem de bu yaşamın tehlikeye girmiş olması da kendiliğinden dile gelmiştir.
Balık deniz yaşamının en temel unsuru olduğu için denizler ile ilgili anlatımların da baş aktörüdür. Turgut Uyar şiirinde balığın deniz ve bizimle olan bağını şöyle dile getirir:
Seviyorsak bir gün bütün balıkları
Tutulmuş balıkları, tutulmamış balıkları
Bir ince sızı damıtır gibi denizden
AŞIKLARI ÜZMEYİN
Ağlаmаk için gözden yаş mı аkmаlı?
Dudаklаr gülerken, insаn аğlаyаmаz mı?
Sevmek için güzele mi bаkmаlı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kаlbi bаğlаyаmаz mı?
Hаsret; özlenenden uzаk mı kаlmаktır?
Özlenen yаkındаyken hicrаn duyulаmаz mı?
Hırsızlık; pаrа, mаl mı çаlmаktır?
Sааdet çаlmаk, hırsızlık olаmаz mı?
Solmаsı için gülü dаlındаn mı kopаrmаlı?
Pembe bir goncа iken gül dаlındа solmаz mı?
Öldürmek için silаh, hаnçer mi olmаlı?
Sаçlаr bаğ, gözler silаh, gülüş, kurşun olаmаz mı?
VİCTOR HUGO